“İSTANBUL’UN GİZLİ TÜNELLERİ” – Kitabın Ortası Dergisi
Tarih ve arkeoloji, bilinmezleri araladığı için insanoğluna her zaman gizemli gelmiştir. Toprağın katmanları geçmişe dair izler, sakladığı bilgilerle ile sırlarını koruyor… Ne bir arkeoloji alanı, ne de uzak diyarlarda bir antik kent… Üzerinde modern plazaların, cep telefonları ile internet ağlarının ve nano teknoloji spor ayakkabıları ile modern insanın dolaştığı dünyanın en önemli metropol şehirlerinden İstanbul Ve Roma’dan Bizans’a Osmanlı’ya uzanan en eski toprakların altındaki gizem… İstanbul’da nelerin, hangi sırların üzerinde yaşadığımızı biliyor musunuz? İşte dehlizlerinde kaybolacağınız İstanbul’un toprak altındaki gizemli tünelleri…
gYüzlerce Tünelden Biri Daha Bulundu, Sır Kapısı Aralanıyor...
eçtiğimiz aylarda İstanbul’un en merkezi bölgelerinden olan Haliç kıyısında Fatih semtine bağlı bulunan Cibali’de, hiçbir tarihi özelliği olmayan eski beton bir bina yenilenmek üzere yıkıldı. Ancak bu yıkım sırasında inşaat ekibi, hiç de beklemedikleri birşeyle karşılaştı. Tuğlalarla örülmüş, yeraltına uzanan ve ucunun nereye varacağını bilmedikleri bir tarihi bir tünel girişi…
Tünelin bulunmasının ardından inşaat durduruldu ve tarihi tünel etrafı çevrilerek koruma altına alındı. Akıllardaki soru ise, bu tünel nereye çıkıyor ve içinde ne var? Gelin o tünelin derinliklerinde İstanbul’un gizemli tünellerinin tarihine bir yolculuğa çıkalım… Ve siz bu yazıyı okurken ayaklarınızın altından geçen tarihi hissedin… Çünkü ayaklarımızın altında Roma, Bizans ve Osmanlı’dan kalan gizemli bir dünya var… Başlıyoruz…
ncelikle, İstanbul’un altında üst üste oturmuş medeniyetleri daha iyi anlamak için İstanbul’da yaşayanlardan başlayalım anlatmaya… Şehir, M.Ö. 7. yüzyılda Byzantium adında küçük, antik bir balıkçı köyü olarak kuruldu. 2 yüzyıl sonra ise, devasa Roma İmparatorluğu’na katıldı ve M.S. 330 yılında Roma hükümdarı Constantin imparatorluğunu doğuya taşıdığında Constantinople adını aldı. Sonrasında Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans adını aldı ve varlığı bin yıl sürdü. Şehir, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildiğinde, tüm dünyanın kaderini değiştirecek olan bir çağı yıkıp, yeni bir çağ başlamıştı. Ve bu fetih ile şehrin yeni ismi İstanbul oldu. Fetihten 500 yıl sonra ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla İstanbul bugünlere geldi… Bu geçen binlerce yılda, her medeniyet kendi saraylarını, hastanelerini, dini yapılarını, hanlarını, hamamlarını yaptı. Savaşlarla, istilalarla harabeye dönen şehirde, her medeniyetin kendi varlığını yeniden inşaası, toprağa kendi katmanını eklemesi ile tarih ve geçmiş toprakların altında kaldı. Ancak İstanbul’da tarihe, geçmişe açılan yüzlerce kapı ortaya çıkmaya başladı ve bu kapılar başka bir şehir ortaya çıkardı: İstanbul’un Gizli Tünelleri’ni…
Bugün özellikle İstanbul’un eski semtleri, Tarihi Yarımada ve Rumeli yakasının altlarında bin yıl öncesinden kalma eski tünellerin olduğu tarihçiler tarafından bilinmekte. Metro çalışmaları, kentsel dönüşüm gibi inşaat çalışmaları nedeniyle toprağın kazılması sırasında ortaya çıkan köstebek yuvasını andıran tepelere hala rastlanmakta. Arkeologlar tünellerden aldıkları parçalar ve mimari özellikler ile yaptıkları çalışmalar ile bu tünellerin bazılarının Roma, bazılarının Bizans, bazılarının da Osmanlı zamanında yapıldığını tespit etti. İstanbul’un yeraltını tamamen saran bu gizli tüneller, her kazı çalışması sırasında kendini gösteriyor.
Meşhur bir sözdür: “Her yol Roma’ya çıkar”… Peki en eski Roma inşaası olan ‘yeraltındaki her yol’ hangi amaçla yapılmıştı ve nasıl kullanıldı?
Önceleri iklim şartları, su saklamak, yırtıcı hayvanlar ve saldırılardan korunmak için yapılan bu tüneller, zamanla amacı daha gizemli şekiller alarak tarih içerisinde yol almaya, inşaa edilmeye devam etti. Aslında her medeniyet bu tünelleri, kendi ihtiyaç ve koşullarına göre kullanıyordu
Tünellerde Ne Var?
irişlerini inceleme fırsatı bulduğum ancak ağızları güvenlik amacıyla kapatılmış tünellerin dehlizlerine ilerledikçe nasıl bir manzara ile karşılaşıldığını arkeologlar ve tarihçilerden dinledik. Kimi zaman tek bir koridor şeklinde çıkışa uzanan tüneller olduğu gibi, bazı tünellerde girişten uzaklaştıkça ilerlemek için birden fazla yön çıkıyor karşınıza. Sık sütunlarla ayakta duran tünellerin duvar ve tavanları kimi yerde tuğlalar kimi yerde taşlarla örülmüş. Bu sonu bilinmeyen yolculukta merakınızı cezbeden bir başka şey ise, sütunların üzerlerinde, bilmediğimiz bir alfabeye ait olduğunu sandığımız şekiller yer alıyor. Ve gizemini koruyan ise bazen ilerledikçe ‘öğreneceğin sır bu kadar’ der gibi karşınıza çıkan ve tüneli kapatan duvarlar oluyor. Bu duvarların arkasında ne var? İşte bu soru hazine avcılarını da meraklandırarak, buralarda altın aramaya kalkarak bin yıllık tarihi talan etmeye çalışanlara karşı tünellerin girişleri korunaklı bir şekilde kapatıldı. Ve tünellerin rotaları da yine güvenlik nedeniyle gizli tutuluyor.
İstanbul Boğazı’nı Geçen Yeraltı Tünelleri
ğer tünelde bu sırlı duvarlardan birine rastlanmazsa ve dehlizler boyunca ilerlemeye devam ederseniz? Uzmanlar, bu tünellere girildiğinde saatlerce yürüyerek İstanbul’un diğer ucundan çıkmanın mümkün olduğunu söylüyor. Hatta iddialar arasında İstanbul’un Avrupa – Anadolu yakalarına bile tünellerle geçilebileceği var. Yani Marmaray ve Avrasya Tüneli’nden önce tarihi tünellerin İstanbul Boğazı’nın altından geçtiği iddialar arasında…
Roma’nın Su Yolu, Osmanlı’nın Gizli Geçidi
ünellerin varlık nedenini araştırırken, bu nedenlerin yazılı olduğu bir bilgi ile karşılaşıyoruz. Cumhuriyetin kuruluşuna da tanıklık eden bu bin yıllık tüneller, o yıllarda devletin “hizmete özel” kullanılabilir yönetmelik kitaplarına da girdi. Bu kitapta yer alan bilgilere göre, herhangi bir savaş halinde, İstanbul’un işgal edilmesi durumunda askerlerin bu tarihi tünelleri kullanmaları belirtiliyordu. Ancak askerlere şehri korumak için önerilen bu tünellerin yapılış amacı yüzyıllar içinde değişmişti.
Yönetmelikte geçen bu “toprakları, İstanbul’u koruma” yolları, aslında bu tünellerin neden yapıldığını ve nasıl kullanıldığını da açıklıyor görünse de, tünellerin ilk yapılış amaçlarının şehrin suyunu depolamak olduğu belirtiliyordu.
Bu fikre göre; belli bir eğim ve mimari hesaplama ile inşaa edilen su kemerlerinden gelen sular, önce yerüstündeki sarnıçlarda toplanarak temizleniyor, oradan yeraltındaki tünellere sular aktarılıyor ve bu suların da Yerebatan Sarnıcı gibi yeraltı sarnıçlarını besliyordu.
Yerin altındaki en büyük tünellerden biri de bu su sarnıçları… Özellikle 6. Yüzyıldan günümüze kalan Yerebatan Sarnıcı (Basilica Sarnıcı) 9 bin 300 metrekarelik alanı ile Romalılar tarafından İstanbul’da inşaa edilen en büyük sarnıç olma özelliği taşıyor. Sarnıç, barındırdığı su hacmi ile imparatorlukların en yaşamsal kaynağıydı. Su kemerlerinin herhangi bir istiladan dolayı yıkılması durumunda Yerebatan Sarnıcı, aylarca şehrin su ihtiyacını karşılayabiliyordu. Ancak Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul’u fethettiğinde bu sarnıçlara Bizanslılar kadar bel bağlamadılar. Çünkü Osmanlı kültüründe durağan su kirli sayılıyor, akan suyun devir daim ile temiz olacağına inanılması ile su kaynağı için sarnıçlar değil, akarsular önemseniyordu. Ve bu nedenle Yerebatan Sarnıcı ve onun gibi diğer yeraltı sarnıçları Osmanlı’da su depolamak için önem görmedi. Yeraltı tünelleri ve sarnıçlarının da su taşıma görevi yerini Osmanlı ile birlikte daha gizemli hikayelere bırakıyordu…
Sultanahmet Tünellerinin Gizemi
zellikle Tarihi Yarımada üzerindeki tarihi yapıların toprak altındaki tünellerle de doğrudan bağlantıları bulunuyor. Yani İstanbul’un bin yıllık tünellerinin sadece suya ulaşmak için kullanılmadığı şüphesi, gizem avcılarını da cezbediyordu. Yerli ve yabancı belgeselciler ve araştırmacılar Roma İmparatorluğu’ndan kalıntıları kalan ve bugün üzerinde Sultanahmet Teknik Lisesi, park ve meydan alanlarının bulunduğu Antik Roma Hipodromu’nun yeraltını da incelemek için sabırsızlanıyordu. Ancak arkeologların bile girmekte zorlandığı bu tünel ve dehlizlere girebilmek için Kültür Varlıklarını Koruma Müdürlüğü ve Anıtlar Kurulu’ndan özel izinler alınması gerekiyordu. Özel izinler alınarak, Sultanahmet’teki Hipodrom alanının altına inildiğinde görülenler, tuğlalarla örülmüş yüksek ve geniş duvarlar, örümcek ve böceklerin adeta kolonileri ve fenerlerin ve kamera ışıklarının bile aydınlatmakta zorluk çektiği karanlık, bilinmez koridorlar ve odalar… Ancak karanlığın ötesine geçilmeden görülenler, bu sırrı çözmeye yetmiyordu!
At Meydanı olarak da bilinen Sultanahmet Meydanı’nda kalıntıları bulunan görkemli Roma Hipodromu, İmparator Constantin tarafından M.S. 306 – 337 yıllarında yaptırılmıştı. Latince ‘at yolu’ anlamına gelen hipodrom, ilk olarak Doğu Roma İmparatoru Severus tarafından yaptırılmış olsa da ahşap olan ilk hipodromun yanmasıyla, kalıntıları bugüne kadar uzanan ihtişamlı hipodrom, yüzyıllar boyu dilden dile dolaştı. Halkın stres atması ve atlı araba yarışları için yapılan hipodrom, düelloların, halkın imparatora isyanının da kanlı bittiği alandı. Hipodrom, Haçlı Seferleri’nde yerle bir edildi. Peki Osmanlı’nın da fethinde büyük önem vererek, Sultanahmet Camii’ni tam Hipodrom’un hükümdar locasının üzerine inşa ettiği bu alanın altında hangi sırlar ve anlamlar vardı? Hipodrom’un altındaki gizli tüneller ve odalarda hangi anlamlar vardı?
THer Tünel İstanbul'a Çıkıyor
üm dünyada yeraltındaki şehirleri araştıran “Cities of the Underworld” belgesel ekibi, arkeologların bile girmekte zorlandığı, Hipodrom’un ayakta kalan tek parçasının dehlizlerine girmeye karar verdiler. Sadece özel izinler değil, bu dehlizlerin ötesine ulaşabilmek için malzemeler ve tabii ki cesaret gerekiyordu.
“Cities of the Underworld” ekibi, Hipodrom’un dehlizlerine, baret, halat, fener, şişme su botları gibi ilerlemelerini sağlayacak malzemelerle ve tabii ki, bilinmeyene karşı dayanılmaz olan merakları ile birlikte indiler. Dar ve karanlık geçitlerden içlerinde su olan koridorlara geldiklerinde bu bölümleri şişme bot ile kürek çekerek aşan ekip, karanlığın içerisinde sadece 2 fener ışığı kadar yer kaplıyordu. Peki bu yolculuğun sonu nereye kadardı?
Gördükleri rutubetli ve beton ile kaplanan duvarlar, nerede son bulacağını bilmedikleri kirli sular, lağım kokuları, her 6 metrede bir görülen odalar ve devasa basamakları andıran, Osmanlı döneminden kalma bir blok duvar ve son bulan yol… Bu duvar, aslında Hipodrom’un altındaki bu odaları Osmanlı’nın sarnıca dönüştürdüğünün de işareti olabileceği tahmin ediliyor. Bu kez bottan inip, bu yüksek blok duvarın üzerine tırmanmalarının zamanı gelmişti. Sizce bu duvarların üzerinden geçtikleri oda ve koridorlarda ne vardı? Roma, Bizans ya da Osmanlı altınları? Tarihi eserler? İnsan kemikleri? Gizem kendini dayanılmaz bir çekicilikle pazarlasa da, ekibin ulaştığı noktada vardıkları yer hayatlarını değiştiren bir servet değil, Sultanahmet meydanına çıkan bir başka kapıydı. Yani o meşhur sözdeki gibi “Her yol Roma’ya” artık, “Her yol İstanbul’a” olmuştu. Yani İstanbul’un altından geçen her tünel yine İstanbul’un farklı bir noktasına çıkıyordu.
İstanbul’u Ayakta Tutan Dehlizler
eşitli yapıların altında kalan yüzlerce tünel girişi var. Bunlardan en merak uyandıranlarından bir başkası ise 15 futbol sahası büyüklüğündeki Bizans Büyük Sarayı ve Tekfur Sarayı’nın altındaki dev tüneller ve zindanlar… Zindan kelimesi başlı başına esareti ve tutsakları anlatsa da, yerin altındaki yüksek tavanlı dev odalar sizi efsanevi bir olay ile karşılaşmanız konusunda cezbediyor. Sarayların yeraltındaki zindan, tünel ve odalar, kullanılan muntazam tuğlaları, kiriş ve kolonlarının mimarisi ile yeraltında bu kadar büyük bir inşaat çalışmasının nasıl yapıldığını size düşündürürken, yerin altındaki bu tüneller ve sarnıçlar nasıl çökmüyor ve üzerlerinde binaları, arabaları nasıl taşıyorlar?” İşte bu soruyu sorduğumuz uzmanlar bize sarnıçların, İstanbul’un tepeleri arasındaki derin çukur bölümlere, sütunları eşit mesafelerde hesaplanarak yapıldığını, böylece İstanbul’un tepelerinin arasındaki çukurların sarnıç olarak değerlendirildiğini ve Romalıların derin çukur alanları bu şekilde yükselterek, tepe ile aynı hizaya getirerek zemin ve yüzeyi desteklediklerini söylüyor. Burada Romalıların bu hesaplamalarının sağlamasını yapacak olursak, Yerebatan Sarnıcı bugüne dek tam 25 şiddetli deprem atlattı.
Osmanlı’nın Tünelleri
bPeki, ilk örnekleri Roma ve Bizans ile görülen bu tüneller ve odalar, Osmanlı’da nasıl inşaa edilip, kullanılıyordu?
izans döneminde bu tünellerin, imparatorların ve patriklerin gizli temaslar yapacakları zaman gidecekleri yerlere ulaşmak için kullandıkları gizli geçitler olduğu sanılıyor.
1453 yılında İstanbul’un fethi ile Osmanlı’dan kaçmaya çalışan Bizans saray mensuplarının tünelleri kaçmak için kullandıkları anlatılagelenlerden biri… Fatih Sultan Mehmet’in fethi ile İstanbul’un mimarisi önemli ölçüde değişti. Özellikle Topkapı, Yedikule, Karaköy, Haliç, Eminönü, Kapalı Çarşı, Fatih, Eyüp semtleri başta olmak üzere Fatih Sultan Mehmet’in emri ile mimarlara çok sayıda tünel yaptırıldı. Osmanlı’nın son dönemlerinde padişah Abdülhamit tarafından Üsküdar’da 6 tünel daha yaptırıldı. Bu tüneller sadece padişah, vezirler ve cellatlara açıktı. Osmanlı’da askeri amaçla açıldığı bilinen Ayvansaray – Yedikule tünellerine, Osmanlı’da “lağım” adı verilmişti. Bu tünellere ‘kanalizasyon’ anlamına gelen lağım denilmesi nedeni belki de taarruz amaçlı açılan bu tünelleri, ismi ile kamufle etmekti.
Bin yıl önce tünellerin su kanalları olarak kullanıldığını söylememiz, gizemli havasını yumuşatsa da, işte Osmanlı’da gizli tutulan bu tüneller gerçek sırların ve merakların da kapılarını aralıyordu.
Osmanlı Borçlarını Tünellerden Ödedi
smanlı döneminde bu tüneller şehrin güvenliği için de önemliydi. Osmanlı Topkapı Sarayı ve saraya bağlı bulunan binaların altlarında yer alan oda ve tüneller yine imparatorluğun gizli ve güvenli kalmasını istedikleri alanlarda kullanılmıştı. Onlardan biri de, bugün binlerce yıllık örnekleri gibi hala var olan, Düyun-u Umumiye’nin gizli oda ve tünelleri… Osmanlı Döneminde 1881 yılında kurulan, dış borçların denetlendiği, vatandaştan alınan vergilerin, para ve altınların toplandığı Düyun-u Umumiye Binası yani Borçlar İdaresi, bugün İstanbul Erkek Lisesi olarak gizli bir tarihin de üzerinde kurulu duruyor. Osmanlı Döneminde yüksek güvenlik ile korunan bu tünel ve odalara, Osmanlı asker ve memurları dahil hiç kimse tek başına giremiyordu. Paranın binaya giriş çıkışı da güvenlik amacıyla bu tünellerden sağlanıyordu.
Tarihi binanın altında iki ayrı dehliz bulunuyor. Bu dehlizlerden biri Yerebatan Sarnıcı’na, diğeri ise Sirkeci Postahanesi’ne çıkıyor. Bu iki tünel daha sonra Sarayburnu’nda birleşiyor. Dehlizlerden birinin Yerebatan Sarnıcı’na çıkıyor olması ve Sarayburnu’nda denize yakın bir noktada birleşmesi bu tünellerin Osmanlı döneminden önce su kanalları olarak kullandığını doğrular nitelikte. Ancak Osmanlı döneminde bu su kanallarının bazılarının su taşımak yerine, geçit olarak kullanmaya başladığı bu uygulamalarla ortaya çıkan bilgiler arasında yerini alıyor.
Halen Düyun-u Umumiye’nin gizli kasalarının bulunduğu yeraltı odaları ve tüneller bugün tarihi korumak için kat kat çelik kapılar ve parmaklıklar ile kapatılmış durumda. İki ayrı tünele girdiğinizde de dehlizler güvenlik amacıyla duvar örülerek kapatılmış. Ancak bu koruma, tarihi yapıları hazine avcılarından korumak kadar, üzerinde bulunan okulun eğitimini de korumak amacıyla yapılmış. Nasıl mı? Tarihin üzerinde eğitim gören İstanbul Erkek Lisesi öğrencilerinin, tüneller açık olduğu dönemlerde okuldan kaçmak için bu tünelleri kullanmalarına engellemek için…
Düyun-u Umumiye’nin tünel girişleri güvenlik amacıyla kapatılsa da, dehlizlerde ilerlendiğinde tüneller, çatallanarak farklı kollara da ayrılarak devam ediyor. Düyun-u Umumiye’nin altından bağlanan diğer tünel kollarından yerin altında bulunan tarihi bir kiliseye ve büyük kolonların yer aldığı sarnıçlara çıkıyor. Yine tünelde rastlanan ve dokunduğunuzda elinizde dağılan metal su boruları da tünelde karşınıza çıkabiliyor.
Kadavra Tünelleri
stanbul’un Avrupa Yakası’nda olduğu kadar, Anadolu Yakası’nda bulunan tüneller de ilgi çekiciydi. Osmanlı döneminde Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü ile Karacaahmet Mezarlığı arasında bir tünel yapıldığı bilinmekte. 2. Abdülhamit zamanında tıp bilimine katkı sağlanması amacıyla kullanılan bu tünellerin amacı, belki de bir tünelin yapılış amaçlarından en ilginç olanı. Öyle ki, tıp okulunda insanı incelemek için kadavra bulunamaması nedeniyle (dini olarak günah denmesinden dolayı), üniversiteden mezarlığa uzanan bu tüneller yardımıyla ölülerin mezarlardan alınarak, üniversiteye tünelden taşınarak, derslerde incelendiği anlatılan rivayetler arasında… Bu ilginç amaçlı tünel de diğerleri gibi betonlarla kapatılmış durumda…
İstanbul’da gözle görülebilir tünel girişlerinden biri de, Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Davutpaşa Kampüsü’nde bulunmakta. Bu tünelin Davutpaşa’dan Koca Mustafa Paşa semtine kadar ilerlediği bilinmekle birlikte, bu tünel de güvenlik amacıyla betonla kapatıldı.
Burada akıllara gelen şu olabilir: Neden üniversitelerde yeraltı tünelleri var? Bu sorunun yanıtı ise, özellikle üniversitelerin değil, Bizans ve Osmanlı döneminden kalan neredeyse tüm tarihi yapıların altında ya da çevresinde bu tünellerin girişinin olduğu… Çünkü şehir adeta bir örümcek ağı gibi yeraltı tünelleri ile örülmüş durumda…
Apartmanlardan Geçilen Tüneller
stanbul’un gizemli tünellerine dair bir başka iddia ise 1. Dünya Savaşı sırasında bu tünellerin Atatürk tarafından kullanıldığı… İstanbul Beyoğlu’nda tarihi bazı apartmanlarının altından tünellere ulaşıldığı ve savaş zamanında yardımların bu tünellerden ulaştırıldığı iddialar arasında…
1930’lu yıllarda Çemberlitaş civarında yapılan arkeolojik kazılar neticesinde, araştırmacılarca ulaşılan dehlizler incelenerek Çemberlitaş’ın İstanbul’un altındaki dehlizlere açılan bir kapı olduğu fikri ileri sürüldü. Ancak bu fikre karşılık, tünellerin merkezinin neden Çemberlitaş seçildiği de bir soru işareti olarak, gizemlere açık şekilde yanıt bekliyor.
İstanbul’un özellikle Bizans ve Osmanlı’nın merkezi olan Eminönü, Sarayburnu, Sultanahmet, Balat, Edirnekapı bölgelerinde sıklıkla görülen bu tüneller, burada yaşayan 50-60 yaşlarındaki bölge sakinlerinin hiç de yabancı olmadıkları dehlizler. Bu tünelleri ya evlerinin arasında keşfettiklerinden ya da çocuklarının sokakta oyun oynarken saklanmak için bu tünelleri seçtiğinden bahsediyorlar. İlerledikçe karanlık ve örümcek ağlarını görüp, ürpererek geri döndüklerini söyleseler de, dönemin çocuklarının İstanbul Cibali’deki bir tünelden girip, Sultanahmet’ten çıktıklarını ve anne babaların da çocuklarını aramak için bu tünellerden geçtikleri anlatılıyor.
Galata’nın Gizli Yolları
960 yılında Galata Kulesi’nde başlatılan restorasyon çalışmaları sırasında bulunan tünel ve zindanlar, İstanbul’un gizli tünelleri hakkında ilk haber olarak yayınlanıyordu. Haberde, Galata Kulesi’nin altında bulunan tünel ve zindanlarda insan iskeletleri kalıntıları ile dört kafatası, eski paralar ve bir kitabe bulunduğu yazıyordu. Burada bulunan kemiklerin Adli Tıp Kurumu’na gönderileceği ve hangi yıla ait olduğunun tespit edilmesi amaçlanıyordu. Dönemin yetkilileri yaptıkları açıklamalarda, bulunan kemiklerin, Kanuni döneminde zindan olarak kullanılan Galata Kulesi’nden gizli yolu bulup kaçmaya çalışırken toprak altında kalarak ölen mahkumlara ait olabileceğini söylediler.
Bu haberin duyulmasının ardından, Karaköy ve Şişhane bölgesinde tüneller bulunmaya başlandı. İstanbul’da özellikle çarpık yapılaşma nedeniyle bazı binaların yıkılmaya başlandığı 1990-2000 yılları arasında gizli tüneller açığa çıkmaya başladı. Zaman içerisinde tiner bağımlılarının yatıp kalktıkları mekanlara dönüşen tünel girişleri, güvenlik amacıyla taş ve betonlarla örülerek kapatılmış durumda. Kimisinin etraflarında yetişen yabani otlar ile eski semtlerin sık evlerinin arasında kendini adeta kamufle ediyor tüneller. Ya da kimi zaman ‘ben buradayım’ dercesine betonu delip geçiyor.
Ayasofya’nın Tünellerinden Gün Yüzüne Çıkarılan İlk Sır
e Ayasofya’nın dehlizleri… Sırlarla dolu resim ve yazıları ile yerli ve yabancı birçok belgeselci ve araştırmacının odak noktası olan Ayasofya, altında bulunan dehlizlerle de sırlarla dolu… Türk belgeselci Göksel Gülensoy 1998 yılında Ayasofya’ya ait tüm efsaneleri tarihe gömecek ve gerçeği gün yüzüne çıkaracak bir araştırma için aralarında dalgıç ve arkeologların bulunduğu bir ekiple, Ayasofya’nın altındaki dehlizlere indi. Ayasofya’nın altında bulunan tüneller, odalar ilk kez görüntülendi. Dalgıçlar su ile kaplı dar alanda güçlükle kalabilseler de vazgeçmediler. Dehlizlerden Ayasofya’nın şamdanları, 1917 yılı İngiliz askerlerine ait su mataraları bulundu. Bu eski asker mataralarının, İstanbul’u işgal eden İngiliz askerlerinin, Ayasofya’nın kutsal su olarak bilinen sularından almaya çalışırken düşürüldüğü sanılıyor.
Ayasofya’nın altında bulunan 238 metrelik tünellerin sonunda 5’er metrekarelik iç içe iki oda bulundu. Bu odalarda Ayasofya’nın büyük bir sırrı ortaya çıktı. Camii olmadan önce kilise olan Ayasofya’nın altında, ’13. yüzyılda yaşamış çocuk azize ait mezar odası ve kemikler’ tarihin gün yüzüne çıkmış yanı olarak kayıtlara geçti. “Ayasofya’nın Dehlizleri” belgeseli bir tarihi belge bıraktı. Bazı tarihi kitaplarda ve efsanelerde geçen ‘Ayasofya’nın altından Topkapı Sarayı’na ve Adalara ulaşıldığı’ iddiaları da bu araştırma ile gerçek dışı çıktı. Belgeselci yönetmen Göksel Gülensoy “Ayasofya’nın altıdan hiçbir tarihi binaya ya da Adalara ulaşan bir tünel yok” açıklaması ile, efsanelere de son noktayı koydu.
Bugün turistlik mekanlarda bazı tarihi binaların altlarında bina sakinlerince bulunan ve binaların amaçlarına göre sergi alanı gibi kullanılan tünellere de inmek mümkün. El dokuması turistik halıların satıldığı ya da sanat galerisi, kültür merkezi olarak kullanılan tarihi binalardan inilen bazı tüneller ise İstanbul’un aydınlığa çıkmış tarihi tünellerinden bazıları…
Aİstanbul'un Tünelleri İskoçya'ya Kadar Uzanıyor
lmanya’da 2011 yılında yayınlanan bir kitapta yeralan iddialar tarihçiler ve araştırmacıların büyük ilgisini çekti. Yeraltı ve mağaralar konusunda uzmanlıkları ile ünlenmiş Heinrich ve Ingrid Kusch adlarındaki Alman arkeolog çift, kısa adı “Tore Zur Enterwelt” olan “Eski Yeraltı Dünyasına Açılan Kapının Esrarı” isimli kitaplarında, yeraltı tünellerinin rotalarından bahsediyorlardı. Tüm Avrupa topraklarının altının yeraltı tünelleriyle dolu olduğunu iddia eden arkeologlar, bu tünellerin İskoçya’dan İstanbul’a kadar uzandığını yazıyorlardı. Arkeologlar bu tünellerin içerisinde evlere benzeyen bölümler olduğunu söylüyorlardı. Yüzyıllar içerisinde efsaneler şeklinde anlatılan bu tüneller ile ilgili merak edilenleri sizler için araştırdık.
Yenikapı Tünellerinde Antik Liman Bulundu
armaray çalışmaları sırasında Yenikapı’da bulunan Bizans’ın efsane gibi anlatılan Theodosius Limanı ve 2 antik gemi bulundu. Bu keşifle mühendisler, arkeologlar buluntuları kurtarabilmek için hep birlikte ummalı bir çalışma yaptı. Amerika’da Teksas Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak bulunan Türk profesörler de bu çalışma için özel olarak Türkiye’ye davet edildi.
James Bond İstanbul Tünellerinden Kaçtı
aman içerisinde hangisinin gerçek hangisini efsane olduğuna bile karar verilemeyecek kadar esrarengiz bu tüneller için sayısız hikaye anlatılagelmiş.
Bu hikayelerden birinde bir Türk delikanlının Bizans imparatorunun kızına aşık olarak prensesi Sultanahmet’ten yerin altındaki bu tüneller ile Boğaz’ın karşı tarafına kaçırdığı anlatılır. Ancak İstanbul’un gizli tünellerinin ve efsanelerinin ünü sadece İstanbul meraklılarını değil, Hollywood’u da etkilemiş durumda. James Bond serisinin From Russia With Love (Rusya’dan Sevgilerle) filminin İstanbul sahnelerinde James Bond İstanbul’un yeraltı tünellerinden birini kullanarak Kapalıçarşı’dan Beyoğlu’ndaki Rus Konsolosluğu’na gitti.
Tünellerdeki Hazine
stanbul’un herhangi bir yerinde yürürken aslında tarihin üzerinde yürürsünüz.
İstanbul’un sayısız tünelleri tesadüfen inşaat çalışmaları sırasında sıklıkla ortaya çıkmakta… Metro, Marmaray ve Avrasya Tüneli kazıları, kentsel dönüşüm nedeniyle semtlerdeki inşaat çalışmaları sırasında tarihi küpler, parçalar kadar bu tünellerin girişlerine ya da tavanlarına da köstebek yuvası şeklinde rastlandı. İstanbul’da özellikle Marmaray gibi büyük yeraltı kazılarında keşfedilen pek çok tarihi eser gibi bu tüneller de arkeologlar, tarihçiler, uzmanlar tarafından incelendi.
Zengin olma hayali ile tarihi talan eden hazine avcılarına karşı tünel haritaları gizli tutulsa da, artık pek çok kazı çalışmasında, evlerin ve binaların altında karşılaşılan bu tünellerdeki tek hazinenin bin yıllık bir tarih hazinesi olmasından başka ne altın ne para saklamadığını, bu tünellerin girişlerinde oyun oynayan çocuklar bile biliyor.
Herkesin bilmesi gereken gerçek hazine ise, tarihin hazine değerindeki bilgilerine sahip çıkmak…
Ve tünelleri bu kadar gizemli yapan bilinmeyene duyulan hazzın verdiği merak duygusu ile tüneller gizemini korumaya, efsaneler anlatılmaya devam edecek…
Kim bilir belki siz de bu yazıyı okurken bir gizli tünelin üzerinde duruyorsunuz. Durmadığınıza emin misiniz?
Araştırma – Fotoğraflar – Yazı: Sevinç Satıroğlu
Recommended Posts
“KADINLARIN ÇALIŞMASI KAYINVALİDESİNE BAĞLI” – ESİN GÜRAL ARGAT İLE ROPÖRTAJ – Kadın Dergisi
Şubat 08, 2020
“HİTABET İFADE TEKNİKLERİNDE DENEYİM KAZANMAK”
Ocak 16, 2019